Kabe'nin bir çok isminin olması, dikkati çeken hususlardan biridir. Ona Kabe, Beytullah, Mescidü'l-Haram vs. denir. Konumuz itibariyle, bunlardan Mescidü'l-Haram isminin özel bir ehemmiyeti vardır. Çünkü, İslamiyette ibadetten ve İslamî bir müessese olarak camiden söz etmek istediğimde, Kabe'den başlamak zorundayım. Kabe'nin kendisi de zaten Mukaddes mescid olarak adlandırılır. Yani Mescidü'l-Haram. Bir müslümanın, Rabbi’nin önünde ibadet etmesi lazımdır, yani bizzat Allah'ın önünde. Çünkü bizler, O nun kullarıyız: Kur'an-ı Kerim'in dediği gibi «Ben cinleri de, insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. » (Zariyat süresi, 56). İnsanın bizzat yaratılış gayesi, Allah'a ibadet etmek içindir. Bu ibadetin de Rabb'in önünde yapılması lazımdır. Fakat Allah bizim için gaibdedir, görünmez. Bu gayeyle, Hz. Adem'den beri insanlar, Allah'a ibadeti bir bina vasıtasıyla sembolleştirmek istemişlerdir, yani evle, Allah'ın eviyle. Diğer din salikleri Tanrıyı putlar vasıtasıyla sembolleştirmişlerdir. Bu putlarla Tanrı'nın herhangi bir sıfatını sembolleştirmek istemişler ve sanatkârane putlar yapmışlardır. Hatta bildiğiniz gibi Hristiyanlar da haç'a hürmet ederler. Bu haç onlar için, Tanrı'nın bir sıfatını temsil etmektedir. Diğer dinlerde, mesela Brahmanizm'de dört elli bir put varsa bu demektir ki, Tanrı insanlardan daha kuvvetlidir. Hristiyanlarda bunun aksine, Tanrı insanlara karşı olan merhametini günahkar insanlara göstermek için öz oğlu olan Hz. İsa’yı kurban etmiştir. Hristiyan inancına göre Hz. İsa haç'ın üzerinde öldüğü için bu haç, Tanrı'nın merhamet sıfatını temsil eder. Bunların aksine Hz. Adem'le başlayan İslam dini, bir put değil, fakat Allah'ın evini seçmiştir. Bundan kasıt şudur: Her evde, mutlaka evin reisi olur. Bundan hareketle, ne Allah'ın ve ne de sıfatlarının resimlerinin yapılmasına lüzum kalmamıştır. Bizzat ev reisinin yani Allah'ın sembolik olarak kaldığı bu yere Mescidü'l-Haram denmektedir, yani mukaddes cami. Mescid'in kelime manası, secde edilen yer demektir. Bu ıstılah, İslamiyet'ten evvel, değişik dinlerde de kullanılmıştır. Mesela; Kur'an-ı Kerim Ashab-ı Kehfden bahsetmektedir. Ashab-ı Kehfin yeniden canlandırıldığı ve mağaradan çıktıkları öğrenilince, onların mezarının üzerine cami yapıldı. «Onların işine galib (ve vaakıf) olanlar ise; «Mutlaka yanlarında bir mescid edineceğiz» dedi. (Kehf süresi,21). Şu halde Ashab-ı Kehf zamanında, «Mescid» kelimesi kullanılıyordu. «Es-senian» diye bir din daha vardır. Bu belki bir nevi Hristiyan mübeşşiri veya bir yahudi mezhebidir. Yakın bir zamanda Lut gölünde bunlara ait bazı vesikalar bulundu. Onlarda da «Mescid» kelimesi kullanılmıştır. Onlar diyorlar ki; Bizim ibadet ettiğimiz yer, Tanrı için başımızı yere koyduğumuz yerdir. Ne olursa olsun «Mescid» kelimesi, Rabbimize karşı olan hürmetimizin en iyi sembolüdür. İbadet, çeşitli dinlerde ayrı ayrı şekillerde yapılmaktadır. Bu konuda bir kaç misal vermek istiyorum. Hindistan'daki Brahmanlarda, bir puta yaklaşınca gürültü yapılır, eller çırpılır, naralar atılır. Bunun izahını da şöyle yaparlar: «Biz bu hareketimizle şeytanı uzaklaştırıp, sadece Tanrı'ya ibadet etmek istiyoruz». Muhtemelen, İslamiyet’ten evvel Mekkelilerde de bu adet vardı. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de şunu okuyoruz. «Onların Kabe önündeki ibadetleri ıslık çalmaktan, el çırpmaktan başka bir şey değildir.» (el-Enfal süresi, 35).Mekkeliler, ibadet edince, el çırpıyor ve ıslık çalıyorlardı. Bazıları, el çırpmakla, ıslık çalmakla Tanrı'ya hürmet ettiklerini sanıyorlardı. Bazıları da, putlarının önüne bir takım hediyeler takdim ederlerdi.Hristiyanlarda ise diz çökülür, yani dizler yere konur. Bu hareket ne rüku ve ne de secdedir. Vücut dik kalmak şartıyla dizler yere konur.Yahudi havralarında ise ibadet yapan herkes ayakta durur. Hahamları Tevrat'ı açar ve okur.Bubir-iki saat kadar uzun sürer.Müslümanların ibadetlerinde ise bilindiği gibi, birçok hareket vardır. Ayakta durulur, rüku' yapılır, secde edilir ve bu arada da bir çok dua okunur.Hz. Peygamber doğduğu zaman, Mekke'de tek Tanrı inancının olduğunu görüyoruz. Fakat buna rağmen, taptıkları bir çok put vardı. Ulu Tanrı'ya inanıyorlar ve buna «Allah» diyorlardı, İslamiyet de bu kelimeyi muhafaza etmiştir. Ve bu Allah için Kabe'yi inşa etmişlerdi ki, buna «Beytullah, Allah'ın Evi» diyorlardı. Çünkü onlar da Allah'ın görünmez olduğuna inanıyorlardı ve sembolik olarak ona bir ev inşa etmişler ve onun önünde ibadet ediyorlardı. Bütün bunlar, muhtemelen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den gelen bazı adetlerin muhafaza edilmesinden kaynaklanıyordu. Bu adetlere Peygamber olmayan bazı kişilerin adet ve geleneklerini de ilave etmiş olmaları muhtemeldir. Putların Kabe'ye konması da bazı insanların teşebbüsüyle olmuştur. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail zamanında Kabe inşa edilince, tabii ki putlar yoktu.Mescidü'l-Haram denen Kabe'nin, kendine has bazı ibadet tarzları vardı. Senede bir defaya mahsus olmak üzere sadece Mekkeliler değil, Kabe'ye hürmet eden diğer Araplar da hac için Mekke'ye gelirlerdi. Tabii, bu İslam’dan evvelki tatbikattı. İbn Hişam'a göre, Hicretten üç yıl evvel, Hz. Peygamber, Mina'ya gidiyor ve orada onbeş kadar kabileye hitab ediyordu. Hz. Peygamber, bu kabilelerden her birine ayrı ayrı hitap etmiş ve onlara; «Beni memleketinize götürün, beni dinleyin, zira beni dinleyenler, yakın bir zamanda Bizans'ın ve İran’ın hakimleri olacaklardır» diyordu. İbn Hişam, bu kabilelerin isimlerini de zikretmektedir. Ben bu kabileleri harita üzerine yerleştirip, nerelerden geldiklerini tespite çalıştım, Arabistan'ın kuzeyinden, güneyinden, doğusundan, batısından, kısaca her taraftan, Mekke'ye hac yapmak için kabilelerin gelmiş olduğunu gördüm. Bu da gösteriyor ki, Kabe sadece Mekkelilerin değil, aynı zamanda Mekke dışındaki bütün Arapların da dini merkezi durumundaydı. Denilebilir ki, İslamiyet’ten evvel dahi Mekke, o zamanki bütün Arapların dinî federasyonunun merkezi idi.Putperest olmalarına rağmen bu Arapların hepsi, Kabe'yi Allah'ın evi olarak kabul ediyor ve hac yapmak için Mekke'ye geliyorlardı. Denilebilir ki, Arapların müşterek olarak Kabe'yi böyle kabul etmeleri, onlar arasında İslamiyet’in kolayca yayılmasına vesile olmuştur.Acaba İslamiyet’ten evvel Kabe önünde yapılan ibadet ne şekilde idi? Bilindiği gibi senedebirdefa, Mekkeliler ve diğer Araplar, hatta Suriye ve Irak'taki Araplar, Kabe'yi ziyarete gelip hac yaparlardı. Fakat Suriye, Irak ve Filistin'e ait yeterli derecede vesikalar olmadığı için, bu konudaki görüşlerim tahmine dayanıyor.Haccın bir çok menasik'i yani kuralları vardı. Arafat'ta, Müzdelife'de, Mina'da toplanıyor ve daha sonra da Mekke'ye geliyorlardı. Bu tatbikatlardan bir çoğu, İslamiyet tarafından muhafaza edilmiştir. Aynı zamanda hayvanları kurban etme adeti de vardı. Bu da, Kabe etrafında olan uygulamalardan biriydi.İkinci bir husus da şuydu; Bütün, Mekkeliler, her gün bir defa hatta iki defa Kabe önüne gelip, ibadet yapıyorlardı. Bu ibadetlerde bir karışıklık vardı, yani herkes, kendine göre bir ibadet yapmaktaydı. Mekke'deki Haniflerden -yani tek Allah'a inanıp, putlara tapmayan- Zeyd bin Amr, Kabe önüne gidip secde ediyor ve Allah'a şöyle dua ediyordu: «Allah'ım, ben sana nasıl ibadet edileceğini bilmiyorum. Senin hoşuna gidecek ibadetin nasıl olduğunu bilsem, öyle ibadet ederdim. Fakat bunu bilmediğim için başımı önüme koyup, secde ediyorum.»İslamiyet’ten evvel, Kabe'de uygulanmakta olan başka bir husus daha vardı. Herhangi bir Mekkeli, seyahattendönünce evine gitmeden Kabe'ye gider, orada tavafını yapar, ondan sonra evine giderdi. Bunlar, Kabe'nin ibadete taaluk eden hususları idi. Fakat İslamiyet’ten evvel Kabe başka şeyler için de kullanılıyordu. Mesela: yemin ve söz verme işi de Kabe'nin önünde olan «Hatim» kısmında yapılırdı. Mekkelilere' göre, burada yapılan yeminler, herhangi bir yerde yapılan yeminden daha çok tesirliydi.Bilindiği gibi Kabe, iki bölümden müteşekkildir. Bir tarafı kare şeklinde ve üstü kapalı, diğer taraf ise yarım daire şeklinde ve üstü açıktır. Kesin olarak bilmememize rağmen sanıyorum ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in doğumu'nun 35. senesine rastlayan Kabe inşaasında, çatıyı kapatmak için tahtalar kafi gelmemiş ve Kabe'nin bir tarafının çatısı kapatılamamıştır. Tarihlerde, bu malumat mevcuttur. Filhakika, tarihçiler, yemin merasiminin Kabe'nin «Hatim» bölümünde yapıldığını zikrediyorlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder